Ofis GSM: +90 (541) 274 88 08 - Telefon: +90 (216) 573 00 88 (pbx)

MÜTESELSİL SORUMLULUK

 

 

Makale İçeriği


1. Müteselsil Sorumluluk Nedir?

2. Müteselsil Sorumluluğun Özellikleri

    2.1. Birlikte aynı zarara sebep olunması

    2.2. Bölünemeyen tek bir zarar olması

    2.3. Sorumluluk sebeplerinin gerçekleşmesi ve hukuka aykırılık

    2.4. Kusur ve illiyet bağı

3. Müteselsil Sorumluluk ve Dış İlişki

4. Müteselsil Sorumluluk ve İç İlişki

    4.1. Rücu Hakkının Koşulları

           4.1.1. Alacaklının tatmin edilmiş olması

           4.1.2. Borçlunun payından fazla ifada bulunması

           4.1.3. İfanın geçerli olması

 


1. Müteselsil Sorumluluk Nedir?

Borç ilişkilerinde taraflardan birinin zarar görmesi halinde birden fazla kişi söz konusu zarardan sorumlu tutulabilmektedir. Bu halde taraflar arasında teselsülden bahsedilir. Taraflar arasında bu ilişki farklı şekillerde; mesela sözleşmeden, haksız fiilden veya sebepsiz zenginleşmeden doğabilmektedir. Doğacak olan bu sorumluluk türü “müteselsil sorumluluk” olarak adlandırılmaktadır. Müteselsil sorumluluk, kanundan doğabileceği gibi tarafların iradesi ile de doğabilmektedir. Bunun yanında sorumluluğun sebebi aynı olabileceği gibi farklı da olabilir. Bu halde sorumlulardan her biri sorumluluğunun türüne göre zararı tazmin etmek zorundadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 61. Maddesine göre birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.

2. Müteselsil Sorumluluğun Özellikleri

2.1. Birlikte aynı zarara sebep olunması

Burada sorumluluğun kaynağı yukarıda da izah ettiğimiz gibi kanun ya da sözleşme olabilir. Ayrıca borçlular, alacaklıya karşı aynı zarardan farklı sebeplerle sorumlu olabilir.

2.2. Bölünemeyen tek bir zarar olması

Tek zarardan anlaşılması gereken bölünemeyen, borçlular arasında paylaştırılamayan zarardır. Kişilerin sebep oldukları zararda kusurlarının tam olarak belirlenememesi halinde müteselsil sorumluluk doğar. Kimin hangi zarara sebebiyet verdiği anlaşılabiliyor ise müteselsil sorumluluk değil, tek başına sorumluluk gündeme gelecektir.

2.3. Sorumluluk sebeplerinin gerçekleşmesi ve hukuka aykırılık

Söz konusu zarar borçluların fiilleri neticesinde ortaya çıkmalıdır. Borçlular bu zarara kusurları ile sebep olabilecekleri gibi, meydana gelen zarardan kusursuz olarak da sorumlu olabilirler.

2.4. Kusur ve illiyet bağı

Meydana gelen zarar ile kişilerin fiilleri arasında uygun nedensellik bağı olmalıdır. Eğer kişilerin hukuka aykırı fiilleri olmasa zarar hiç doğmayacaktı denilebiliyorsa illiyet bağının var olduğu kabul edilir.

3. Müteselsil Sorumluluk ve Dış İlişki

Bu sorumluluk türünde alacaklı; alacağının tamamını veya bir kısmını, borçluların birinden veya tamamından isteyebilir. Borçluların her biri alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur ve birinin borcu tamamen ifa etmesiyle borç ilişkisi sona erer.

Borçlar Kanunumuzun 163. Maddesine göre alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.

Zarar tamamen tazmin edilmedikçe borçluların sorumluluğu devam edecek olup zararın tazminiyle ilgili borçluların kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmalar da alacaklıyı bağlamayacaktır. Borçluların kendi aralarında yaptıkları bu tür anlaşmaların tamamı az sonra bahsedeceğimiz iç ilişkinin konusunu oluşturur.

Her ne kadar müteselsil sorumlular zararın tamamından sorumlu olsalar da bu sorumluluk her durumda zararın tümünü kapsamayabilir. Haksız fiile dayalı müteselsil sorumlulukta sorumlulardan her birinin sebep olduğu ve meydana getirdiği zarar göz önünde bulundurularak Türk Borçlar Kanunu’ndaki ilgili hükümler gözetilerek paylaştırma yapılır.

Borçlar Kanunumuzun 50. Maddesine göre zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.

Borçlar Kanunumuzun 51. Maddesine göre hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.

Borçlar Kanunumuzun 51. Maddesine göre zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.

4. Müteselsil Sorumluluk ve İç İlişki

Yukarıda izah ettiğimiz üzere bu müteselsil sorumlulukta borçlular yani müteselsil sorumlular alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludurlar. Alacaklı istediği borçludan alacağını tahsil edebileceğinden veya borçlulardan birisi borcun tamamını ödemek zorunda kalabileceğinden borçlular arasında adaletsizlik ortaya çıkabilecektir. Söz konusu zararın adil bir şekilde telafi edilebilmesi için kendi payını aşan bir ifada bulunan borçlu, aşkın kısmı kendi payını ödememiş olan diğer borçlulardan isteyebilir. Müteselsil borçlular arasındaki iç ilişki genelde alacaklının tatmin edilmesinden sonra gündeme gelir.

Borçlular arasındaki iç ilişkide, meydana gelen zarardan her borçlunun eşit miktarda sorumlu olması beklenemez. Sorumluluk oranları işlenen fiillerin haksızlık içeriklerine göre, Türk Borçlar Kanunu’nun 62/1 hükmüne göre hakim tarafından belirlenir.

Borçlar Kanunumuzun 62. Maddesine göre tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.

Bu hükümle payını aşan ve geçerli bir ifada bulunan borçluya rücu hakkı tanınmış ve aşkın kısım oranında alacaklının haklarına halef olunacağı düzenlenmiştir. Bu hakla bağımsız ve yeni bir borç ilişkisi kurulur. Rücu kapsamına asıl borç, buna işleyen faizler ve borcun ifası için yapılan masraflar girmektedir.

4.1. Rücu Hakkının Koşulları

Fazla ifada bulunan borçlunun diğer borçlulara karşı rücu hakkını kullanabilmesi belli koşullara bağlıdır. Bu koşulları şu şekilde sıralamak mümkündür:

4.1.1. Alacaklının tatmin edilmiş olması

Borçlulardan birinin alacaklıyı kısmen ya da tamamen tatmin etmesi halinde, diğer borçlular da ifada bulunulan oranda borçtan kurtulurlar. Borçlu taraflardan birinin bu ifayı gerçekleştirmesiyle rücu hakkı doğar.

4.1.2. Borçlunun payından fazla ifada bulunması

Rücu hakkının doğması için borcun tamamının ödenmesine gerek yoktur, kendi payını aşan ifada bulunması rücu hakkının doğması için yeterlidir. Borçlunun ifada bulunduğu oran kendine düşen payı aşmıyor ise diğer borçlular hiç ifada bulunmamış olsalar dahi rücu hakkı doğmaz.

4.1.3. İfanın geçerli olması

İfanın geçerliliği ifanın, kabule yetkili olan alacaklıya yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Kabule yetkisi olmayan kimseye yapılan ödemdeler geçersiz ifa sayılır ve bunlar da borcu sona erdirmez. Borcu sona erdirmediğinden dolayı ifada bulunan borçluya da rücu hakkı vermez.

Kısacası iç ilişkide sorumluluk, müteselsil sorumluluk olarak değerlendirilmez. İç ilişkide herkesin sorumluluğu kusuru oranındadır. Sebep oldukları zarar ile kusurları oranında bir sorumluluk miktarı belirlenir. Alacaklıya karşı geçerli bir ifada bulunan borçlu, kendi payının fazlasını ödemiş ise rücu hakkını kullanıp fazladan ödediği kısmı henüz kendi sorumlu olduğu payı ödememiş olan diğer borçlulardan talepedebilir.